Fuzûli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi Klasik Edebiyatımızda Hikâye, Mesnevi, Roman Üzerine
Fuzûli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi Klasik Edebiyatımızda Hikâye, Mesnevi, Roman Üzerine

FUZÛLİ’DEN ŞEYH GALİB’E AŞKIN UZUN HİKÂYESİ KLASİK EDEBİYATIMIZDA HİKÂYE, MESNEVİ, ROMAN ÜZERİNE
Sena BAYKAL
Deneme/eleştiri yazarı, edebiyat araştırmacısı ve akademisyen Necmettin Turinay’ın son kitabı Fuzuli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi Klasik Edebiyatımızda Hikâye, Mesnevi, Roman 2023’ün aralık ayında okuyucusuyla buluştu. Yazar, Ketebe Yayınları’ndan çıkan kitabının ön sözünde, “Onlar [Fuzûli ve Şeyh Galib] eserlerini yazarken nasıl kurgular yapıyordu, bakış açısını nasıl kullanıyorlardı, bilmiyoruz. Dahası onlar bir hikâye ya da romanı anlatırken nelere dikkat ediyorlardı? Sanatçıdan sanatçıya, devirden devire değişen bir şeyler oluyor muydu? Dolayısıyla içimde bu tür sorularla okudum eski bazı mesnevileri. O okumalarımın bir sonucu olarak da elinizin altındaki kitabı kaleme aldım.” ifadeleriyle bu çalışmasının içeriğine dair bilgi verir (Turinay, 2023:9). Söz konusu metinlere yeni Türk edebiyatı çerçevesinden baktığını ifade eden Turinay, yöntem olarak yine Leylâ vü Mecnûn ile Hüsn ü Aşk’ı “kısmen tahlil” ettiğini ifade eder. Ancak Turinay’ın asıl amacı, bu metinlerin yazarlarının üslubu ile “estetik terkibi” üzerine çıkarımlarda bulunmak ve mesnevi nazım şeklindeki bu eserleri şiirin ötesinde bir okuma yaparak onların tahkiyeli yönlerini/özelliklerini ortaya çıkarmaktır.
Kitabın, “Klasik Hikâye ve Roman Râviyân-ı Ahbâr ve Nâkilân-ı Âsâr Buyururlar ki!” başlığındaki ilk bölümünde Turinay, öncelikle Türk roman- hikâyesinin gelişimini ele alırken söz konusu bu iki edebî türün Türk edebiyatında Tanzimat Dönemi’nde aniden/birdenbire ortaya çıkıp gelişmeye başladığı görüşüne karşı eleştirilerine yer verir. Turinay, Tanzimat öncesinde, Türk edebiyatında roman-hikâye olmadığı
görüşüne karşı çıkarak Fuzuli ve Şeyh Galib’in eserlerine günümüz perspektifinden bakarak onların romancı ve hikâyeci özelliklerini göz önüne serer. Bu serüveni neden Fuzuli ve Şeyh Galib üzerinden yürüttüğünü ise şu sözlerle açıklar: Kuşkusuz daha fazla eseri yazmak, buradaki örnekleri çoğaltmak isterdim. […] Ancak bunca sızlanma arasında, gene de bir şey yapmamış sayılmam. Çünkü büyük birer tahkiye usatsı olarak karşıma çıkan Fuzuli ile Şeyh Galib’i yazmadan edemedim. Birinin Leylâ vü Mecnûn’unun, diğerinin de o meşhur aşk hikâyesi Hüsn ü Aşk’ının hâlâ derin tesiri altındayım. Dolayısıyla Şark’ın bu iki büyük mesnevisini, daha yeni ve makul bir tabirle de romanını, geniş geniş yazmak ihtiyacı duydum (2023:9).
Çalışmanın ikinci bölümü “Leylâ vü Mecnûn Şair Fuzûli Anlatma Ustası Fuzûli” başlığını taşır. Yazar ilgili kısmı dörde ayırır ve Leylâ vü Mecnûn Nedir, Nasıl Okunmlıdır?” ile “Şiire ve Mesneviye Dair” başlıklı ilk iki kısımda okuyucusunu Leylâ vü Mecnun’u tahlil ederken anlaşılması gereken bazı noktalara hazırlar, ardından metni tahlile geçer. Aynı durum Fuzûli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi’nin son bölümü olan Hüsn ü Aşk Klasik Hikâye ve Romanın Son Zirvesi için de söylemek mümkündür. Bu, aynı zamanda söz konusu çalışmada hacim olarak en çok yer ayrılan bölümdür. Kitabın en sonunda bir de “Hüsn ü Aşk’ı Mukayeseli Bir Okuma Denemesi” adında bir tabloya yer verilir. Hangi bölüm olursa olsun kitabın öne çıkan özelliklerinden biri okuyucunun tüm bu derin kazı sürecine dahil edilmesidir. Yazar, bunu çalışmasını kronolojik bir seyir içerisinde neden sonuç eksenine oturtarak yapar. Böylelikle okuyucunun zihninde meydana gelebilecek bir kopukluğa yol açmadan, Türk roman ve hikâyesinin gelişim süreçleri arasındaki bağlantı noktalarının okuyucusunun zihninde belirginleşmesini sağlar. Bunun yanında yazarın soru cümlelerini sıkça kullanması bu amaca ulaşmak için kullanılan diğer bir yöntem olarak düşünülebilir: Zaten sanatkârın, kahramanın başarısı ve inandırıcılığı karşısında duyduğu hayranlık buradan ileri gelmez mi (Turinay, 2023: 23)? Fuzûli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi Klasik Edebiyatımızda Hikâye, Mesnevi, Roman’a dair diğer bir husus; mesnevilerin klasik bakış açısı sınırlarının aşılarak şiirin ötesinde “tahkiye” unsurları çerçevesinde ele alınmasıdır. Nitekim yazar da çalışmasında üzerinde durduğu her iki mesnevinin okuyucusu üzerinde parça parçadan ziyade bir “bütünlük” hissi uyandırdığını özellikle belirtir. Sonuç olarak Fuzûli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi Klasik Edebiyatımızda Hikâye, Mesnevi, Roman Türk edebiyatında öne çıkan iki edebî tür olan roman ve hikâyenin ilk kıvılcımlarının 16. yüzyılda atılmaya başladığını göstererek Tanzimat Dönemi’nde edebî çevrelerce kabul gören “Bizde roman yok.” görüşüne karşı bir eleştiri niteliği taşır. Böylelikle roman-hikâyenin bir süreklilik içinde
geliştiği göz önüne serilir. Bu noktada yeni Türk edebiyatı alanında çalışan bir araştırmacı olarak söz konusu metinleri ele alan Turinay’ın sürece bütüncül olarak bakmasına katkı sağladığı da unutulmamalıdır. Bu sayede Turinay, ele aldığı her iki metni teknik özellikleri hakkındaki bilgilerini paylaşırken kendi üzerinde yarattığı tesir ve edebî zevki de incelemesinin içine serpiştirir. Böylelikle söz konusu
çalışmada yazar, okuyucusuyla yakından bir bağ kurarak onların hem sürece dahil olmasını sağlar hem de okuyucunun çalışmayı okurken keyif almasının önünü açar.
KAYNAKÇA
• Turinay, N. (2023). Fuzûli’den Şeyh Galib’e Aşkın Uzun Hikâyesi Klasik Edebiya
tımızda Hikâye, Mesnevi, Roman. İstanbul: Ketebe Yayınları
Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?






